Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarına dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların, tek gördükleri önlerine vuran hayvanların, insanların ve nesnelerin gölgeleridir.
Bu gölgelerin gerçek formunu hiç görmemiş mağara yaşayanları için tek gerçeklik bu gölgelerdir.
Mağarada yaşayan kişilerden biri, bir gün mağaradan dışarı çıkmanın yolunu bulur.
Mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır.
Işık yani gerçek ile tanışan bu kişinin gözleri, gerçeği algılamakta ilk anda zorlanır.
Zamanla, şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin aslında gerçek olmadığını ve gerçek zannettiklerinin ise karanlığın yansıması olduğunu kavramaya başlar.
Hakikatin farkına varan bu kişi, mağaraya dönüp diğer insanlara gölgeleri ve gerçeği anlatmak ister.
Ancak, dışarıyı hiç görmemiş, halen mağarada yaşayan insanlar, anlatılanları idrak edemezler ve gördüklerini anlatan bu kişiye de kızgınlıkla karşı çıkarlar.
Platon, mağara alegorisi yani benzetmesinde, bir şeyleri anlamaya başlamış olan filozofların, bunu halka anlatamayışlarını örneklemek istemiştir.
Bu metafor, günümüz dünyası ve düzeni içinde geçerlidir.
Çünkü insanlar, anlayabildikleri kadarını kabul edip, kendi anlayışlarının ötesinde anlatılanları kabul etmezler.
Gerçekleri anlatanlar, bir şekilde toplum içinde baskı altına alınırlar.
Işığı görmek, doğruyu duymak, karanlığı içselleştirmiş olanlar rahatsızlık sebebidir.
Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer.
Cahillik mutluluktur.
Gerçek ile yüzleşmek ve özgür olmak ise cesaret ister.
Herkesin bir gün hakikati çıplak gözle görebilmesi dileğiyle.
Muhabbetler ediyorum.
Zeki Çalışkan