Untitled

Müslüman..!

Bulunduğu kabın şeklini almaz, bulunduğu kaba şekil verir…

Kitabına uydurmaz, kitabına uyar…

Ortamın rengini almaz, ortama rengini verir…

“Ne derler” diye bir derdi olmaz , “İslâm ne der” diye bir derdi olur…

Adnan Bayraktar

MÜSLÜMANIN KENDİNİ BULMASI

İslam; İnananların hayatını duruşu, yürüyüşü, düşünüşü, bakışı gibi her alanda düzene koymakta ve bunlarda insanlık için ideal olanı, en güzel olanı insana öğretip, tavsiye etmektedir.

Davranışlardaki, hareketlerdeki ve konuşmadaki dış sükunet ve kalp-iç-ruh sakinliği olan sekine Allahü Teâlânın bize Rasülümüz sav. ile uygulamalı olarak öğrettiği ve tavsiye ettiği çok önemli bir ahlak, yaşayış tarzıdır.

Her yanımızı gürültü, telaş, bağırış, sesler işgal etmiş durumda.. Bu hengâmede nasıl sakin olabiliriz ki? Gelin beraber düşünelim;

Yola çıkıyoruz.. Bindiğimiz arabada müzik, arada anons hatta bir de yolcuların konuşmaları ve kulaklıklarından dışarı doğru bağıran gürültüler..Her yer sesli..

İşe gidiyoruz.. Yine ortamda makine gürültüleri, insan sesleri, anonslar, konuşmalar.. İşimizi halletmek için gittiğimiz dairelerde de durum aynı.. Her yer sesli..

Bunların üstüne nişanlar, kınalar, düğünler, sünnetler (genelden bahsediyorum) insanın kulaklarını patlatır derecede yüksek sesli müzik, konuşma içinde yapılıyor… Her yer sesli..

Gözümüz aydın ki bu listeye artık bebekler için türlü sebepler ile yapılan toplantılar da eklendi… Bunlar Kur’an okunan toplantılar bile olsa insanların sesi Kur’andan çok çıkıyor maalesef… Her yer sesli…

Eve dönelim sessizlik mi var? İmkansız..

Evlerimizin baş köşesinde muhteşem bir duyarlık tv ler, ellerimizin baş köşesinde son model bin bir mahareti olan telefon ve tabletler ile yaşıyoruz.. Hepsinden umut kessek sessiz duramayıp mutlaka bir müzik (ilahi vs. de olabilir) açıyoruz.. Sessiz duramıyoruz..

Gün ortasında, işin ve hayatın tam içinde bir an durup etrafı seyretme imkanı buldunuz mu? Tavsiye ederim.. Herkes telaşlı, herkes gergin, hep bir yerlere yetişme, bir şeyleri halletme acelesi var..

Sakin ve sükunet sahibi insanlar artık o kadar nadir ki içimizde, onlara da “acaba bir problemi mi var?” diye yaklaşır olduk.. Oysa asıl problem aksi halde olan bizlerde..

Sakinlik ve sükuneti yadırgıyor anormal görüyoruz.. Bu durumu “biri kız doğurdu” gibi saçma özlü sözler! ile izaha bile çalışıyoruz.. Yadırgıyoruz..

Halbuki Resûlullah sav. bulunduğu meclislerde çoğu zaman sükût hâlinde bulunur, gereksiz hiçbir söz sarfetmezdi. Ebû Mâlik el-Eşcaî babasından şöyle rivâyet etmiştir;

“Bizler delikanlı iken sık sık Resûlullah’ın huzurunda otururduk. Allah Resûlü’nden daha uzun süre sükût hâlinde duran birini görmedim. Sahâbeleri konuşup lâfa daldıklarında kendisi tebessüm ederdi.” (Heysemî, X, 298)

Çocuklarımız sakinliğe sükunete yabancı.. Ellerine ya telefon, tablet tutuşturup ona adapte ediyoruz ya da evdeysek tv açıp karşısında uyuşturuyoruz körpe beyinlerini.. Hiçbirini bulamadık mı ellerine gereksiz yiyecek içecek, cips, şeker vs. verip faydasını zararını düşünmeden hızlıca çenelerini kapatıyoruz..

Oysa çocuk etrafını izleyip yorumlayarak ne çok şey öğreniyor bir bilsek.. Sessizce izlemek, sükunetle anlamaya çalışmak bugün kaybettiğimiz ne büyük maharetler ..

Çocukken etrafını analiz eden insan, bir yandan kendini de inceler, yönlendirir.. İnsan ancak sessizlik ve sükunet ile kendine döner, kendini tanır, eksiklerini tespit edip düzeltmeye çaba gösterir..

Ne güzel, ne ibretli (sıhhati tartışmalı, bazıları tarafından hadis olarak ifade edilen) bir sözdür; “Kendini bilen nefsini bilir, nefsini bilen Rabbini bilir”..

Kendimi bu hayatın hengamesi, koşturmacası ve telaşı içinde ne kadar biliyor ve tanıyorum? Kendimi tanımamanın en büyük zararı nedir?

Bu sorular aslında bugün ki insan terbiyesinin temel taşı niteliğinde.. Değil mi ki bu dünyaya imtihan için geldik? İmtihanın en büyüğü nefsimizi terbiye etmek? Bunun yolu; Nefsimizi ne azdırır? Ne törpüler? Ne cezbeder? Ne terbiye eder?i bulmaktan geçse gerek..
Bunları anlamak ise;
1- Sessizlik içinde tefekkür, tezekkür ile meşgul olarak, dışımızda sakinlik ve vakar düzenini sağladıktan sonra…
2- Herkes ve herşey ile ilgilenmeyi terkedip nefsimizi terbiye, Allahü Teâlâya tevekkül ile iç sükunetimize kavuşmak..

Efendimizin Hira’da yaşadığı inzivası, Eski alim ve evliyaların çilehaneleri, erbaiinleri hep bu amaçlı değil midir? Kendine dönmek, kendini tanımak, nefsiyle uğraşmak.. Sonuç olarak da; Bu sükunet (beden huzuru) ve sekine (kalp huzuru) ile Rabbine kavuşmak..

Kelamların en güzelinde sekine geçen bazı ayetler şöyle;

و عباد الرحمن الذين يمشون علي الارض هونا…
“Rahmanın kulları yeryüzünde hevn ile yürürler…”(Furkan 63)
Hevn; Tefsirlerde sekine, vakar, rıfk, yumuşaklık, tevazu ve bunların hepsini içine alan hilm ile açıklanmaktadır..

هو الذي انزل السكينة في قلوب المؤمنين ليزدادوا ايمانا مع ايمانهم…
“O Allah ki; Mü’minlerin kalplerine imanları kat kat artsın diye sekineyi indirendir..”(Fetih 4)

ثم انزل الله سكينته علي رسوله و علي المؤمنين..
“Sonra Hz Allah Rasülü sav. ve mü’minler üzerine sekineyi indirdi”(Tevbe 26)

Sultanımız Efendimiz sav. ise namaza giderken ibadet için bile acele ve telaşı hoş görmemiştir;

“Kâmet getirildiği zaman namaza koşarak değil, ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek geliniz. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılınız; yetişemediğiniz rekâtları da kendiniz tamamlayınız.” (Buhârî, Ezan, 20-21)

İbn-i Abbas’dan (r.a.) Arefe günü Arafat’tan Müzdelife’ye dönerken Resûl-i Ekremin arka tarafta bazı kimselerin bağırıp çağırdığını, develerine vurduğunu duyunca, kamçısıyla işâret ederek onları sükûnete davet ettiği ve;“Ey insanlar! Sükûnetle hareket edin! Acelece etmekle sevap kazanılamaz…” buyurduğu rivayet edilmiştir. (Buhârî, Hac, 94)

Rasûlullah ile beraber yürüyen hz Enes (ra) ise şöyle anlatıyor; “Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî Resûl-i Ekrem’e yetişerek hırkasını sertçe çekti. Hırka, Efendimiz’in boynunda iz bıraktı. Daha sonra bedevî:

– Ey Muhammed! Senin yanında bulunan Allah’ın mallarından bana da verilmesini emret, dedi. Allah Resûlü bedevîye dönüp tebessüm etti. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti. (Buhârî, Humus, 19)

Biz olsak ne yapardık o bedeviye? İslam bizim ahlakımızı ne kadar şekillendirdi? Allah Teâlâ ve Rasülüllah http://sav.in öğrettiği sükunet ve sekineye ne kadar sahibiz? Değilsek bunun için ne kadar uğraşıyoruz?

Hepimizin cevabı nefsimizde..

والسلام علي من اتبع الهدي

Seffâne