15 TEMMUZ GECESİ DUA EDENLER..!

Endülüs’ü kaybettikten sonra bir köşede ağlayan Sultan Abdullah’a annesinin söyledikleri tarihe geçmiştir. Şöyle der valide sultan; “Ağla oğlum ağla.. Erkekler gibi savaşmadın şimdi otur kadınlar gibi ağla. Erkek gibi savaşmayana kadınlar gibi ağlamak yaraşır!..”
Kurban, kermes, takvim, umre gibi ucu paraya dayanan mevzularda talimat üstüne talimat veren cemaat, niye 15 Temmuz darbe gecesi en ufak bir talimat vermedi sorusu vicdan sahiplerinin zihinlerinde her geçen gün genişleyen haleler şeklinde cevabını arıyor, arayacak. Zira söz konusu tutum vatanperverlikle, din ve iman gayretiyle kabil-i telif değildir. “Efendim biz o gece dua ettik” demek kimseyi aklamaz. Eli ayağı tutan insanın vatanı tehlikeye düştüğünde evinde oturup dua etmesi en hafif tabirle acizliktir. Dua zamanı dua, mücadele zamanı mücadele gerekir.
Darbecilerin kurşunlarına, bombalarına hedef olanlar evinde oturup dua etmeyi bilmiyor muydu?! O tankların altında kalan, namluların önüne dikilen şehitler, gaziler olmasaydı bugün senin o duayı yapacak imkânın olacak mıydı!
Vatanına, bayrağına, namusuna el uzatılırken tepki vermeyenler, ikircikli tutum alanlar hem millet nazarında, hem de Allah’ın huzurunda mesuliyetten kurtulamazlar.

FARUK TÜRK

NE ZAMAN NORMALLEŞMİŞ SAYILIRIZ?

Normalleşmenin, anormal durumlardan sıyrılma halini ifade ettiğini farz edersek, Türkiye siyaseten hangi ölçüler içinde normalleşmiş addedilmelidir?

Mesela bugün itibariyle Türkiye’nin normalleştiği söylenebilir mi?

Bilhassa son dönemde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsi inisiyatifiyle elde edilen kazanımların hukuki altyapısı tahkim edilmezse; bu baharın her an kışa çevirme riski taşıdığı unutulmamalıdır. Cennetmekan Sultan Abdülhamit’ten sonra gelen İT (İttihat ve Terakki) takımının devleti nasıl çökerttiği, milleti nasıl perişan ettiği asla göz ardı edilmemelidir.

Bu açıdan bakıldığında, en azından aşağıda bir kısmını saydığım hususlar devam ettiği müddetçe Türkiye’nin “normalleştiği” iddia edilemez diye düşünüyorum;

— Anaokulundan üniversiteye kadar genç dimağlara enjekte edilen ve devletin hücrelerine kadar sinmiş olan resmi ideoloji hükmünü icra ettikçe,

— Olağanüstü dönemlerde süngü ucu zoruyla alınmış ne kadar kanun, anayasa maddesi varsa hepsi yeni baştan milletin onayına sunulmadıkça,

— Tüm darbe, cunta, muhtıra faaliyetlerine katılmış, azmettirmiş, lojistik sağlamış asker, iş adamı, gazeteci kim varsa hepsi yargılanmadıkça,

— Anayasada “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” gibi maddeler yer almaya devam ettikçe,

— Cumhuriyet dönemi boyunca sorulmamış tek hesap, dokunulmamış tek zevat kalmadıkça,

— Resmi tarih tezlerini bir yana bırakıp günahı ve sevabıyla tüm tarihimizle yüzleşmedikçe,

— Atatürk ilke ve inkılapları üzerine yemin etme seremonisi devam ettikçe,

— Devlet ricalinin her fırsatta Anıtkabir’e çıkma ritüeli sürdükçe,

— 82 Darbe anayasası varlığını sürdürdükçe,

— 5816 sayılı yasa yürürlükte kaldıkça,

— Ayasofya kapalı durdukça…

Faruk Türk